Bu yazıda negatif duygular hakkında internette okuduğum bir yazıyı derleyerek sizlerle paylaşmak istedim. İyi okumalar 🙂
İnsanları sürekli pozitif düşünmeye zorlayan bir sistem içerisinde yaşıyoruz. Sürekli pozitif düşünmemiz gerektiği baskısı, kaygıyı daha da artıran, yapamadığımızda kendimizi başarısız hissettiren bir durumdur. Her duyguyu dozunda yaşamak insan olmanın gereğidir.
Acı ve travmalardan ziyade mutluluğa odaklanmanın daha sağlıklı bir yaklaşım olduğu yönünde bir görüş var. Pozitif psikoloji olarak bilinen bu yaklaşım sadece psikologların değil, sosyal bilimler çalışanlarının, yeni jenerasyon terapistlerin de gözdesi. Bunu başarabilmek için en çok önerilen, anı yaşamak, yaşadığı anı en iyi şekilde geçirmeye çabalamak oluyor. Bu şekilde zihin sağlığı açısından fazlası zarar olan üç ana duygunun azaltılması amaçlanıyor; pişmanlık, öfke ve endişe.
Pişmanlık ve öfke geçmişte yaşadıklarımıza, endişe ise genellikle gelecekle ilgili düşüncelerimize karşı hissediliyor. Bu nedenle anda kalarak ve anın tadını çıkararak bu üç duygunun zararlı etkilerinden korunulması amaçlanıyor.
Peki bu ne kadar doğru? Evrimsel süreçler düşünüldüğünde, insan psikolojisi hem geçmiş hem gelecekle kopmaz bağlar içerisinde değerlendirilmelidir. Diğer türler içgüdülerle yaşam devamlılığını sağlarken, insanlar geçmişten öğrendikleri ve gelecekteki planları ile yaşamda tutunur.
Örneğin pişmanlık, geçmişte yaşadığımız bir olaydaki tutumumuzdan dolayı hissettiğimiz acıyı bize hatırlatarak tekrar aynı hataya düşmememizi sağlar. Aslında dozunda yaşanması gereken bir duygudur ve yaşam için gereklidir.
Aynı şey endişe için de geçerli. Hatta dozunda endişe hayatta kalmamız için elzemdir. Eğer endişe olmasa sınavlara yeterince hazırlanmaz eğitimimizi tamamlamak için çaba göstermeyiz. Ya da işimizi kaybedeceğimiz endişesi olmasa işi olması gerektiği gibi sürdürmeyebiliriz. Bunların hepsi için endişe çok önemlidir.
Öfke de dozunda olduğunda yararımızadır. Bizi çevremizdekiler tarafından istismar edilmekten korur ve ilgi alanlarımıza saygı duyulmasını sağlar.
Negatif duygudurum insanları daha az kandırılabilir, daha şüpheci yaptığından, bazı durumlarda faydalı olabileceğini gösteren çalışmalar var. Örneğin her söylenene inandığınızda, ya da paranızı iyi niyetle mantıksız yatırımlar için kullandığınızda zarar görürsünüz. Şüpheyle yaklaşmak sizi bu durumlarda zarar görmekten korur.
Defansif pesimizim adı verilen yaklaşımın anksiyetesi yüksek insanların olaylara sakin yaklaşmasını sağladığını gösteren çalışmalar var.
Defansif pesimizm sayesinde beklentiler düşer, her türlü sonuca hazırlıklı olunacağından daha az kaygı yaşanır. Buna sınavları örnek verebiliriz. ‘Mutlaka 90’ın üzerinde not almalıyım!’ yerine ’70 alabilirim dünyanın sonu değil’ gibi düşünülürse daha az kaygı yaşanır.
Ayrıca sürekli pozitif düşünmemiz gerektiği baskısı kaygıyı daha da artıran, yapamadığımızda kendimizi başarısız hissettiren bir durumdur. Her duyguyu dozunda yaşamak insan olmanın gereğidir.
Umarım keyifli bir yazı olmuştur, yazının özetini aldığım Twitter flood una buradan ulaşabilirsiniz.