Para Neden Herkesin Güvendiği Tek Şey?

  Para, madeni metaller veya banknotlar demek değildir; mal ve hizmet takasını gerçekleştirmek amacıyla diğer ürünlerin değerini belirleyebilmek için insanların kullanmaya razı oldukları şeydir.

  Tarihte pek çok para türü icat edilmiştir. Bunlardan en bilineni, standartlaşmış baskılı madeni paradır. Madeni para basımı icat edilmeden çok önceleri de mevcut olan para, çeşitli kültürlerde farklı eşyalar kullanılarak gelişti, deniz kabuğu, hayvan derisi, tuz, tohum, boncuk, kumaş ve taahhütname. Deniz kabukları 4 bin yıl boyunca tüm Afrika, Güney Asya, Doğu Asya ve Okyanusya’da para olarak kullanıldı.
 
  Aslında günümüzde bile madeni para ve banknotlar nadir bulunan para türleridir. Hesaplamalara göre 2006’da dünyadaki toplam para miktarı 473 trilyon dolarken, bu paraların sadece 47 trilyon doları fizikseldir. Yani tüm paranın %90’nından fazlası sadece bilgisayarlarda mevcuttur.

Para şu ana kadar yaratılmış en evrensel ve en etkili karşılıklı güven sistemidir.

  Tarihteki ilk madeni para MÖ 640 yılında Lidya Kralı Alyattes tarafından Anadolu’nun batısında basıldı. Bu madeni paraların altın veya gümüş cinsinden standart bir ağırlığı vardı ve tanımlanabilmeleri için de işaretler basılıydı. Bu işaret iki şeyi gösterirdi, içerdiği değerli metalin miktarını ve parayı basıp içeriğini garanti eden otoriteyi. Günümüzde kullanılan neredeyse tüm madeni paralar Lidya paralarının soyundan gelir.

İşaretin biçimi ve büyüklüğü tarih boyunca çok değişti, ama mesaj aynıydı: “Ben, şuranın veya buranın kralı, size kendi sözümü veririm ki, bu metal yuvarlak tam olarak beş gram altın içermektedir. Eğer birisi bu paranın sahtesini basmaya kalkarsa o benim imzamı taklit etmeye çalışıyor demektir, bu da saygınlığımı lekelemek anlamına gelir. Böylesi bir suçu son derece ciddi şekilde cezalandırırım.”

İnsanlar kralın gücüne ve bütünlüğüne inandıkları müddetçe parasına da inanırlardı. Yabancılar Roma parası denarius’un değerine kolayca inanırlardı, çünkü paraya adını ve resmini basan Roma imparatorunun gücüne ve sarsılmazlığına güvenleri tamdı. Roma parasına güven o kadar yüksekti ki, imparatorluk sınırları dışında dahi insanlar denarius olarak ödeme almaktan memnunlardı. 1.yüzyılda Roma paraları, en yakın Roma lejyonunun binlerce kilometre uzak olduğu Hindistan pazarlarında bile değişim aracı olarak kabul ediliyordu. Hintlilerin denarius’a ve üzerindeki imparator resmine o kadar büyük bir güveni vardı ki, yerel hükümdarlar kendi paralarını bastıklarından denarius’u üzerindeki Roma imparatorunun portresine kadar taklit ettiler! “Denarius” tüm madeni paralar için kullanılan bir isme dönüştü ve halifeler de bunu Arapçaya çevirerek “dinar”ı bastılar.
 
  Lidya tipi para basma alışkanlığı Akdeniz’den Hint Okyanusu’na doğru yayılırken, Çinliler bronz para ve işaretsiz altınla gümüş külçelere doğru yayılırken, Çinliler bronz para ve işaretsiz altınla gümüş külçelere dayalı biraz daha farklı bir para sistemi geliştirdi. İki para sisteminin pek çok ortak noktası vardı, özellikle de altın ve gümüşe duyulan güven Çin ve Lidya bölgesi arasında ticari ilişkiler için yeterliydi.

İnsanlar birbirlerinin anlamadığı dilleri konuşmaya, farklı hükümdarlara itaat etmeye ve farklı tanrılara tapmaya devam ettiler. Ancak hepsi altına, gümüşe ve altın-gümüş paralara inanıyorlardı. Bu ortak inanç olmadan küresel ticaret ağlarının ortaya çıkması imkansız olurdu.
 
  Neden çok farklı kültürlere sahip ve çoğu konuda pek de anlaşamayan Çinli, Hintli, Müslüman ve İspanyollar altına olan ortak inancı paylaşıyorlardı? Neden örneğin İspanyollar altına, Müslümanlar arpaya, Hintliler deniz kabuğuna ve Çinliler ipeğe inanmadılar? İktisatçıların buna çok hazır bir cevabı var: Ticaret iki noktayı birleştirdiğinde, arz ve talep taşınabilir malların fiyatını eşitler.

  Nedenini anlamak için şöyle bir durum hayal edin. Mesela, Hindistan’la Akdeniz arasında ticaret başladığında Hintliler altınla hiç ilgilenmiyordu ve bu yüzden de altın neredeyse değersizdi. Akdeniz’deyse altın bir statü sembolüydü ve bu yüzden de değeri yüksekti.
Bir sonraki aşama ne olacaktı?
Hindistan’la Akdeniz arasında gidip gelen tüccarlar altının değerindeki farkı görecekler ve kâr etmek için Hindistan’dan ucuza altın alıp Akdeniz’de pahalıya satacaklardı. Sonuç olarak Hindistan’daki altın talebi ve dolayısıyla altının değeri bir anda çok artacak ve aynı anda altın akışı sayesinde de Akdeniz’de değeri düşecekti. Böylelikle Hindistan ve Akdeniz’de altının değeri, kısa süre içinde çok yakın olacaktı ve sadece Akdenizlilerin altına inanıyor olması, Hintlilerin de inanmaya başlamasına sebep olacaktı. Hintliler için altının bir kullanım değeri yoksa bile, Akdeniz halklarının altın talebi Hintlilerin de altını değerli bulması için yeterli olacaktı.

  Benzer şekilde, birinin deniz kabuklarına, dolarlara veya elektronik veriye inanması bizim de bunlara olan inancımızı artıracaktır. Dini inançlar konusunda anlaşamayan Hıristiyanlar ve Müslümanlar paraya inançta anlaşıyordu, çünkü din bir şeye inanmamızı isterken, para başkalarının da bir şeye inandığına inanmamızı ister.

Not : Yazı alıntıdır “Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens – İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” kitabındaki Paranın Kokusu bölümü özet geçilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir