A be kuru dayı ne kuru sarı bu darı a be kuru dayı.
Abana’dan Adana’ya abarta abarta apar topar ahlatla ağdalı avuntucu ahmak Ahmet’in avandanlıklarını aparanlardan Acar Abdullah ile Aptal Abdi akşam akşam bize geldi.
Adalardan adalara adanan Adanalı Abroşun abarta abarta, Ahlatlı ağdacının avutucu, avutucu ahmak, aptal Abdurrahman’ın apraşı ağır ağır gidiyordu.
Adem madene gitmiş. Adem madende badem yemiş. Madem ki Adem madende badem yemiş, niye bize getirmemiş.
Al bu takatukaları takatukacıya takatukalatmaya götür. Takatukacı takatukaları takatukalamam derse, takatukacıdan takatukalamadan al gel.
Alem ala dana aldı ala danalandı da biz bir ala dana alıp ala danalanamadık.
Aliş’le Memiş mahkemeye gitmiş. Mahkemede mahkemeleşmişler mi mahkemeleşmemişler mi?
Almanya’dan avdet eden Akşehirli Abdullah Alaeddin’in atölyesindeki altı adet aleti aptal Abdi ile ağabeyi mi birlikte aşırıp aldılar da askıya astılar, yoksa Alaiye’li adalet Adile’nin oğlu ak suratlı ahmak Ahmet’le Abadanlı Abidin’in akrabası arap Asaf mı birlikte aşırıp askıya astılar?
Arabalı Arif aç adalı afacan Ağrı’lı aşçının ailesiyle ajansta akıllı alışkan amelenin anasına apansız armutçu asalak aşırı atak avare Ayaşlı’yla azizlik etti.
Baba Baki Bandırma’lı bacının basmalarını Balıkesir’li bakkal Basri’ye sat.
Babaeskili babacan Bahri Beberuhi Bedri ile bıyıksız bıçkıcıbıngıldak Bigalı bekes Bahir’in Bigadiç’teki bonbon bonmarşesine varmışlar, oradakilerin yüzlerine bön bön bakarak, büyülü büyük buhurdanlığı buğulu buğulu boşaltıp bomboş bırakmışlar, sonra da bodrumda gözden kaybolmuşlar.
Babasının benekli bıldırcını bitişik bostanda böceklerden bunalarak büzüldü.
Bacaksız Basri balıkçı badik balinin balıklarına basa basa bangır bangır bağırttı.
Baldıran dalları ballandırmalı mı, ballandırmamalı mı? Sonra o bala daldıran baldıran dalları dallandırmalı mı, ballı dala dallandırmalı mı?
Barakada bıraktığı bardaklara, böceklerin bulaştığını bildiren barbutçu barmen, büyük barın bitişinde büyük bardakla biraya başladı.
Batı tepede tahta depo dibinde beytutet eden putlu dede tekkesinden matrut bitli Vedat, dar derede tatlı duttan dürülü pide yutup pösteki dide dide dört ayda dört türlü derde tutuldu.
Becerikli Bedri bebekli beyzadelere belediyeden bedava bez becerdi.
Bıyıklı bıldırcınları bırakmak için bıçak aradı.
Bilgili bir bildik bilgisiz bir bildikten binbir kere daha iyidir. Bilmeyenler bilmediklerini bilseler bilirlerdi.
Bir berber bir berbere beri gel birader beraber bir berber dükkânı açalım demiş.
Bir pirinci birinci buluşta bir inci gibi birbirine bağlayıp perlepe berberi bastı bacak Bedri ile beraber Bursa barına parasız giden paytak budala babası topal Badi’den biberli bir papara yedi.
Bir tarlaya kemeken ekmişler. İki kürkü yırtık kel, kör kirpi dadanmış. Biri erkek kürkü yırtık kel, kör kirpi, öteki dişi kürkü yırtık kel, kör kirpi. Kürkü yırtık erkek kel, kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel, kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel, kör kirpinin yırtık kürküne, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık erkek kel, kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler.
Bizde bize biz derler, sizde bize ne derler?
Bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek. Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek, bizim damdaki beş boz başlı beş ördeğe: siz de bizim gibi beş boz başlı beş ördek misiniz, demiş.
Bol bol yiyen, bel bel bakar.
Bostanda boğazlaşan Bodrum’lu boksör bol bol boyalı boruları boylu boyunca boyadı.
Bre berber buraya bak, başı benekli, burma bıyıklı, beti benzi bembeyaz, beberuhi boylu Bilal’in burnuna biber kaçınca bir bebek gibi bar bar bağırması bir bakıma hoş, bir bakıma boş ve berbat bir davranış değil midir?
Bu yoğurdu mayalamalı da mı saklamalı, mayalamamalı da mı saklamalı?
Bu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak?
Buruşuk Bulgar bulgur bularak bunak budalayı bunam bunam terletti.
Büyük büstü büklüm büklüm büken Bünyan’lı bücür büyücü bütün bütün büzüldü.
Bu tarlaya bir şinik kekere mekere ekmişler. Bu tarlaya da bir şinik kekere mekere ekmişler. Bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye boz ala boz başlı pis porsuk dadanmış. Bu tarlaya da ekilen bir şinik kekere mekereye de boz ala boz başlı pis porsuk dadanmış. O tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuk, diğer tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğa demiş ki; ‘Sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksun.’ O da ona cevaben sen ne zamandan beri o tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksan ben de o zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğum demiş.
Cumbada Cuma cumartesi cura ile curcuna çaldı. Curcuna çaldı curladı.
Cüce cümbüşçülerin cümlesi cürümlerine cüret ettiler.
Cüce çinici Celali Hoca gizlice marpuççular içindeki züccaciyecilere gidip içi Çince yazılı cicili bicili cam çubukları cepceğizine indirmiş.
Cüce Çinici celalli hoca Çebi, geceleri içki içince gizlice marpuççular içindeki züccaciyelere gidip, içi Çince yazılı cevizcikleri ciro için iç içe geçmiş cicili bicili üç çeşit biçimsiz civalı cam çubuğu cepceğizine indirdi.
Dadaylı dadımın Dodurgalı düdük delisi dedesi diline doladığı debdebeli dedim dedisiyle dırdırını dilinden düşürüp de bir kez olsun doya doya düden diyemeden, düdenin dallara doldurduğu doyumlu yemişlerden doyasıya yiyemeden dâr-ı dünyadan göçüp gitti.
Dadaylı davulcu davuluna dayanan davut dayıyı darbukayla darb etti.
Damdan geldim, dedem dedim, demli çay istiyor.
Dardünyada delilerle dertli dedeler içinde didindin durdun da kendi derdini döküp dereden tepeden dört çift lakırdı edecek bir hemderdi neden bulamadın?
Doksan dokuz dolaplı doktor dolandırıcı dondurmacıdan dopdolu dondurma dolabı aldı.
Dombaylı dümbül düdük dümbelekçi düdükçünün debdebe delisi dadaylı dedikoducu didaktik dedesi Dodurgalı didikçi dudu dadısı ile dudaksıllaştırmadıkları için durup dinlenmeden dadadididödödududüdüdododıdı dedi durdu.
Dört deryanın deresini dört dergahın derbendine devrederlerse: Dört deryanın deresini dört dergahın derbendine devrederlerse, dört deryadan dört dert, dört dergahtan dört dev çıkar.
Dörtyollu döşemeci döşemelerin döşüntülerini dört köşe döşeklere döndüre döndüre döktü.
Ebe Ece, edepli Efe egemen eğitimde ejderli ehliyetini ekleyerek ellerini emeklinin entrikacı spekürcü erkek esmer eşine etejerli evinde eyvah diyerek ezberletti.
Ecelerin Eveabat’taki evlerindeki tekir kedi, tenceredeki elli dirhem eti kendi kendine yedi.
Eğer, Eleşkirtli eleştirmen Eşref ile Edremitli Bedri’yi Ege’nin en iyi eyercisi biliyorlarsa, ben de en iyi Ermenekli Erdem, Ergene’nin en iyi elektrikçisidir derim.
Elalem bir aladana aldı aladanalandı da biz bir aladana alıp aladanalanamadık.
Erzurumlu Efruz Efendi’nin evde kalmış, evlenememiş ebesi, Edirne emini İskender Efendi’ye, “evet” deyip evlenmelide mi ev edinmeli, yoksa evlenmemelide mi ev edinmeli.
Eylememe, ne naminin nağmeli mani mırıldanma manisine ne de mehmene namına nane mane emmene mani olur demiş.
Ezineli emin Emin’in kızı ellilik Emine, bir eli ile mendilini salladı, bir eli ile elli bine el elleyip zengin oldu.
Galip, Gebze’de gır gır giden gocuklu göçmen gururluya güldü.
Geçen gece Gemerek’ten Gediz’e gelen Gebzeli gezginci gizemcilerden gitarist general Genzel, gençlere gerçekdışılıkla gerçeklik dışı ilişkiler arasında ne gibi bir geçerlilik gerçekliliği olduğunu sordu.
Geçimsiz gelin, Gebze’den, gelinliğindeki gerdanlığı getirdi.
Gıdasızlıktan gıcır gıcır gıcırdayanlara gıdıklanmaktan gına geldi.
Issız Sivrihisar’ın sarsıntısız şosesi üstünde zırıltısız sızıltısız bir yaz köşesi seçip sazsız, cazsız ve susuz, içkisiz sırf sosisonla işsiz bir yaz sürmek isteyişimizin sırrını sezişinize serzenişsizce sustum.
İbibiklerin ibibiklerini iyice iyileştirmek için İstinyeli istifçi İbiş’in istif istiridyeleri mi, yoksa, İskilipli İspinoz işportacı İshak’ın işliğindeki ibrişimler mi daha iyi, bilemiyorum.
İbiş’le Memiş, iş miş dememiş, itişmiş, kavga etmiş, mahkemeye düşmüşler, mahkemeleşmişler. İş miş dememiş, itişmiş, kavga etmişlerde mi mahkemeye düşmüşler; iş miş demiş, itişmemiş, kavga etmemişlerde mi mahkemeye düşmüşler?
Öğretmen öğleyin öğrencilere dört öğeden oluşan öğütleri söylemiş.
Öğretmen, özerk öğretimde, örnek çalışmalara destek oldu.
Öküz ölür gönü kalır, yiğit ölür ünü kalır.
Önce öfkeyle öttüğünden Ökkeş’i görmedi.
Özbeöz’ün özbeöz Ödemişli öngörülü öğretmeni Özgüraslan ile Özgülaslan özellikle özerk ön öğretimde öylesine özverili övünç verici ve övgüye değer kişiler ki, hani tüm öğretim örgütleri içinde en özgün örnek onlardır, diyebilirim.
Özellikle özerklik üzerine Özdemir’e özgü, özgün ve özgül özellikleri izleyen Özbekli Özkan’la, Özakman, Izgan, Uzken, Özülken, Ozanlara uzanarak ezeli üzüntülerini azalttılar, azalttılar; sonra da kuşları azat ederek yan gelip yattılar.
Özüne özgü özverili Özgür’ün özellikli özerk öğretimde ödenekli örnek çalışmalarına Ozan Özakman da ortak oldu.
Sason’un susuz sazlıklarında sadece soğanla sarımsak yetişebileceğini söyleyen Samsunlu sebzecilerin sözüne sizler de sessizce ve sezgilerinize sığınarak inanabilirsiniz.
Sazende Şazi ile Zifos Zihni zaman zaman sizin sokağın sağ köşesinde sinsi sinsi fiskoslaşarak sizi zibidi Suzi’ye sonsuz ve sorumsuz bir hayasızlıkla ikide bir şikayet ederler.
Sazsız sözsüz, sarsıntısız bir yaz meşesi için işsiz, sessiz, serseri bir Sivrihisarlı isteyişimizin sızısını size serzenişlerle anlatamam ki.
Selimiye’de sekiz bin sekiz yüz seksen sekiz semerli semerci seçkin semerlerini sedefçi Sefer’e senetsiz sepetsiz verdi.
Sen seni bil, sen seni, bil sen seni sen, seni bil, sen seni, bilmezsen sen seni, patlatırlar enseni.
Sinsi Selim’in senelerdir sarsıldığını söyleyen sümsük Sabiha, sahnede de sonuna kadar susmayacağını söyledi.
Siyah sineklerle sivri sinekler sihirli sinemada sivilceli sivil sipahileri sinirlendirdiler.
Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek, bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek. Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek, bizim damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe: siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördek misiniz demiş.
Şu dağda beş boş eşek, beşi de bez yüklü besili beş boz eşek.
Şu karşıda bir dal, dalda bir kartal; dal sarkar, kartal kalkar; kartal kalkar, dal sarkar. Dal kalkar, kartal sarkar, kantar tartar. Şu karşıdaki kara kuru kavak, karardın mı ey kara kuru kavak, sarardın mı ey kara kuru kavak!
Şu karşıda kara kuru kavak, karardın mı ey kara kuru kavak, sarardın mı ey kara kuru kavak!
Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, Ortadaki soğuk su şişesi.
Şu şosenin, serili serseri resimleri şasisinin şoşonsuz taşımasına şaşarsınız da, şosenin sansarlaşmış suratlı dişsiz şaşı anası onun şu son şansına şaşmaz mı sanırsınız?
Şurupçu Şule’nin şubesi şubatta şurupları şubelendirdi.
Titiz, temiz, tendürüst dadım; tadını tattığı tere demetini dide dide dağıttı da hiddetinden hem dut dalında takılı duran dırıltı düdüğünü öttürdü, hem de didine didine dedim dedi, dedim dedi dedi durdu.
Topal Talip’le Tophane’li Tahsin, tahteravalli tahtasından tepetaklak tortop taşların ortasına düştüler de, ne tahteravalli tahtasını tazmin ettiler, ne de tahteravalli tahtasını tamir ettiler.
Tövbekar tömbekeci, tövbe töreninde tömbekiye tövbe ederek tökezledi.
Varlıklı Veli vırvırcı Vikontla voyvoda vuruşunda vücutlandılar.
Vedat’ı caddede durdurdum da dedim ki: Şu dar dünyada delilerle dertli dedeler içinde didindin durdun da kendi derdini döküp dereden tepeden dört çift lakırdı edecek bir hemderdi neden bulamadın?
Venedik’te vebadan vefat eden Vedat’ın veresesi vekâleti velveleye verdi.
Vere vere verem oldu.
Vıdıvıdıcı ve vırvırcı Vanlı Veli’nin Vefalı vatandaşı Vahit vatanseverine veda edip vilayette vola vura vura, vayvaycı Vicdani ve Viranköylü Vahap’la karşılaştı.
Vırvırcı Vedia ile vıdıvıdıcı Veli, velinimeti vatman Vahit’e vilayette veda edip Vefa’ya doğru vaveylasız, velevasız velespitle volta vururlarken voleybolcu Vatran, virtüöz Vicdani ve Viranşehirli vatansever, viyolonselist Vecibe ile karşılaştılar.
Yakası yağlı Yaşar, yağcının yanındaki yağdan yalnız yaldızlı yaş yazısını çıkardı.
Yalancıoğlu yalıncık Yayla Dağı’nın yahnisini yağsız yiyebilirse de Yayla Dağı’nın yağlı yoğurdundan, Yüksekova’nın yusyumru yumurta yumurtlayan tavuklarından, bir de yörük ayranıyla yufkasından asla vazgeçemez.
Yalvaçlı yelpazeli Yıldız, yirmi yoksul yörükle yumurtalarını yükledi.
Yeni yelpazeli Yekta, yerli yekpare yeleğine yedi yeni yemeni yerleştirdi.
Yıldırım Yılmaz, yıkadığı yılanlarıyla yıldırım yıkıcıları yıldırdı.
Yirmi yiğit yine yiğitlendi.
Yitik yerleri yollarda yorgunluktan, uykusuzluktan yıkıla yıkıla yürüyerek yangın yörelerinden sonra yakalayabildiler.
cok yararlı olmuş. emekleriniz için teşekkürler